İnsan beyni öyle muhteşem bir organ ki, belki de dünyada en mükemmel şey diyebiliriz. Beyin her canlıda var, lakin insan beyni olağanüstü bir organ. Önemine binaen en sağlam kemiklerden oluşan kafatası ile korunuyor. Yüzyıllardır inceleniyor ama gerçek mahiyeti tam olarak anlaşılmış değil. Daha beyin kapasitemizin ne kadarını kullandığımız bile tartışmalı. Ne kadar nöron olduğu bile net değil. Yaklaşık 90-100 milyar nöronun olduğu düşünülüyor. Gökyüzündeki yıldızlardan bile çok olduğunu söyleyenler var. Bu milyarlarca nöron birbirine trilyonlarca sinir ağları (sinaps) ile bağlıdır. Bu sinir ağları, nöronlarda toplanan bilgileri biz düşünüp konuşurken birleştiriyor ve bu sayede düzgün cümleler oluşuyor. Beynimizin gelişmesi bu nöronların ve sinir ağlarının aktif tutulması ile sağlanıyor. Beyin, insanın diğer organları gibi yaşlandıkça körelmez. Okumadıkça, düşünmedikçe körelir. Devamlı beynini çalıştıran insanlar ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, beyni hep genç kalır. Tabi hiç çalıştırmayan insan da ne kadar genç olursa olsun beyin zayıflar ve yaşlanır. Bugün dünyanın en büyük kütüphaneleri küçücük bir çip içine sığdırılabiliyor. Muhteşem olan şu ki, insan beyni binlerce kütüphane dolusu bilgiyi alma kapasitesine sahip. Ve bu beyin her insanda mevcut. Kullanabilene ne mutlu! Beynini genç tutmayı başaranlar, çevik ve dinamik bir beyne sahip olduklarından dolayı her zaman başarıyı mutlaka yakalıyor.
İş Hayatında Çevik Liderler Nasıl Başarılı Oluyor?
İş Hayatında da başarılı olmak ve çıkan sorunlara hızlı çözüm üretmek için çevik bir zihne ihtiyacımız var. Bu zihinle, hızla değişen iş dinamikleri içinde önümüze çıkan her şeyi tez anlayarak, ustaca çözülebilir. Başarımız genellikle akıllı davranmamıza bağlı olmakla beraber, hayat boyu öğrenmeye açık olmak ve bu bilgileri pratiğe dökebilme yeteneğine sahip olmakla mümkün olur. Bazı metotlarla, zeka keskinleştirebilir ve ona yeni beceriler kazandırılabilir. Bilgi ve becerilerimizi geliştirmenin, zihin kapasitemizi arttırmanın birkaç yolu var. Çalıştıkça yıpranmayan hatta yenilenen tek organımız beynimizdir. Beynimizi ne kadar çok öğrenmeye zorlarsak, beyin performansımızı o kadar iyi geliştirebilir, öğrenme kapasitemizi de o ölçüde artırabiliriz. Öncelikle her gün yeni bir şeyler öğrenmeye zaman ayırmayı ihmal etmemeliyiz. Kullanılmayan her şeyin eskimeye yüz tuttuğu gibi, kullanılmayan bilgiler de zamanla unutulur. Zihnimizi çevik tutmak için, iş ve normal hayatta ihtiyacımız olan bilgileri öğrenmeli ve bu bilgileri pratiğe dökmeliyiz. Böylece zamanla olaylara daha farklı yaklaşım sergileyerek sorunları daha pratik çözmeyi öğreniriz.
1. Her gün yeni bir şeyler öğrenir: Devamlı kitap okur veya dinler. Çünkü zihin, bir kas gibidir. Ne kadar kullanırsa o kadar güçlü olur. Okumak, bilgi edinmek ve zihni geliştirmek için önemli bir yoldur. Bununla beraber hayal gücünü harekete geçirerek yaratıcı yönün gelişmesine de yardımcı olur.
2. Sorgular, açıklama ister uygun seçeneyi hemen kabul eder: Bilen insan hemen kabullenmez, doğru sorular sorarak konuyu anlamaya çalışır. Bu arada karşısındakinin, savunduğu fikirde ne kadar derin bilgi sahibi olduğunu anlamaya çalışır. Yeni bilgiler, sorarak öğrenilebilir. İş dünyası için inovatif fikirler çok değerlidir. Girişimci, bu fikirleri soru sorarak ortaya çıkarabilir. Meraklı ve açık fikirli olmak, her şeyi sorgulamak çok önemlidir. Fakat soru sormak zordur. Bu beceriyi geliştirmek zaman alır. Bu yönünü geliştirmek isteyen çevik zihinli lider, çalışırken, okurken veya herhangi bir şeyle meşgul olurken, aklına gelen güzel fikirlerin kaydını tutar.
3. Olayları doğru anlama ve yorumlama yeteneğini geliştirir: Günümüzün en büyük sorunu doğru anlama eksikliği ve yanlış yorum yapmak. Dolayısıyla sorunları hep karşı tarafta arama eğilimi var. Başarılı insanlar sürekli olarak ilerler ve herkesi geride bırakırlar. Onların özellikleri beraber çalıştıkları insanları doğru seçmek, doğru işte istihdam etmek, doğru anlamak, doğru geri bildirim vermektir. Muhataplarını daima motive ederler, ihtiyaçları olan her neyse onu verirler. Çünkü değişikliklere hızlı uyum sağlar ve işbirliği içinde çalışmayı bilirler. Sorunları doğru anlar ve esnek bir zihinle hızlı çözüm üretirler. Zayıf olduklarını bildikleri konuda dürüst davranırlar ve üzerine inşa edebilecekleri sağlam bir temele sahip olana kadar o konular hakkında bilgilerini pekiştirmeye çalışırlar.
4. Rutin yaşmayı sevmez, renkli yaşamayı tercih eder: Rutinler hayata monotonluk getirir. Aynı şeyleri yapmak kişiyi geliştirmediği gibi zekasına da durgunluk verir. Beyni şaşırtarak zıt konuları tartışmak veya farklı şeyler yapmak beyin geliştirici egzersizlerdir. Zira beyinle oyun oynanmadığı takdirde, beyin eninde sonunda kişiye kendi oyununu oynayacaktır. Alzheimer gibi hastalıkların sebebi beynin aşırı monoton yaşamasından kaynaklanır. Çevik lider, günlük yaşamına yenilik katıp renklendirerek beynini taze ve dinç tutar.
5. Öğrendiklerini hemen kullanarak pekiştirir: En net hatırlanan bilgiler yeni öğrenilenlerdir. Kullanılmayan bilgiler, zihinden hızla silinir. Son birkaç gün içerisinde öğrenilen bilgilerin bile, bir kısmı hatırlanır. Bu yetenek hafıza bankasındaki bilgileri kullanarak ve sık sık gözden geçirerek artırılabilir. Bu da okurken veya araştırırken notlar alarak, notları zaman zaman gözden geçirerek ve bunları alışkanlık haline getirilerek sağlanır.
6. Parlak fikirleri anında hayata geçirir: En önemli ve en iyi fikirler kullanılmadıkları sürece, gerçekte hiçbir işe yaramaz. İnovatif bir fikir, dahiyane bile olsa ancak hayata geçirilirse kişiye ve topluma fayda sağlar. Değilse ya unutulur gider yahut kağıtların sayfalarında küflenir. Böylece, harika fikirlerin büyük başarı fırsatları kaçırılmış olur!
7. Değişime açıktır, uyum sağlar ve fırsatları kaçırmaz: İnsanlar istemese de, dirense de her şey değişiyor. Teknolojinin gelişmesiyle de değişim çok hızlanmış durumda. Hatırı sayılır bazı insanların bile modası geçmiş veya hatalı fikirlerine bağlı kaldıkları durumlar olmakta. Eskimiş firkilere takılı kalmak, başarıyı geciktirecektir. Geleceği yakalamanın en kısa yolu değişime açık olmak, risk almak, deneyimlerden ders çıkarmak ve hata yapmaktan korkmamaktır. Bazı algı veya bakış açılarının temellerinin eskidiğini fark ederek değişime açık olmak, muazzam fırsatlar getirebilir. Çevik bir zihin, bu fırsatları yakalamak için daima uyanık davranır.
Beyninizi siz yönetin, onun sizi yönetmesine izin vermeyin!
Köhne fikirlere meydan okuyun, başkalarıyla tartışmaktan çekinmeyin, karşı tarafı dinleyin ve analitik düşünme becerilerinizi geliştirin. Her şeye rağmen fikrinizi değiştirmeye de açık olun. Açık fikirli olduğunuz sürece, kim bilir hangi inovatif fikirden ne fırsatlar yakalayacaksınız. Ve başarılarınıza ne başarılar ekleyeceksiniz! Denemeye var mısınız?
TERCİHİNİZ YOK OLMAK MI AYAKTA KALMAK MI?
Herakleitos’a ait olan, dilimizde çok klişeleşmiş bir söz var ya, “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” diye, aslında çok hakikatli bir söz. Hatta her geçen gün önemini artırıyor. Şimdi nerede okuduğumu hatırlamadığım, Hz. Ali’ye ait olduğunu bildiğim zaman zaman da kullandığım bir söz var. İlk duyduğumda bu söze bayılmıştım. Burada Hz Ali diyor ki, “Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre yetiştirmeye çalışmayın, onları kendi zamanlarına göre yetiştirin.” Üzerinden 1400 yıldan fazla vakit geçmiş ama bu söz geçerliliğini halen devam ettirdiği gibi, önemi de her geçen gün artıyor. Konumuz çocuk yetiştirmek değil. Fakat o zamanlar değişim ne kadar hızlı oluyordu ki halka bu uyarıyı yapma gereği duymuş, Hz Ali.
Peki, günümüzde öyle mi? Teknoloji ve internet sayesinde her şey sabahtan akşama, akşamdan sabaha o kadar hızlı değişiyor ki adeta başımız dönüyor. Üzülerek görüyorum ki bazı insanlar olayları çok geriden takip ediyor. Hayır hayır haberleri demiyorum! Olan biten şeylerin bizleri nereye götürdüğünü görmekte zorluk yaşıyor. Teknolojik gelişmenin hayatımızı nasıl kolaylaştırdığını ve değiştirdiğini gördüğü halde, bundan sonra nereye doğru evrildiğini göremiyor. Maalesef her şeyi çok geriden takip ediyor. Birileri atı alıp Üsküdar’ı geçtikten sonra, arkasına takılıp akıntıya kapılarak yaşıyor. Baksanıza 1994 yılında hayatımıza giren cep telefonu şimdi ayrılmaz bir parçamız oldu. Neredeyse her işimizi onunla yapıyoruz. Covid-19 ile bu değişimin hızı katlandı. Öyle ki uzmanlar, son yirmi yılda gerçekleşen teknolojik gelişmenin oluşturduğu değişimin, önümüzdeki beş yıl içerisinde gerçekleşeceğini söylüyor.
Peki, yakın gelecekte bizi neler bekliyor?
Dünya Ekonomik Forumu'nun (WEF), 8 milyon kişiyi istihdam eden, dünyanın en büyük 300 şirketini inceleyerek yayımladığı rapordaki tahminine göre; önümüzdeki beş yıl içerisinde dünyadaki tüm iş yerlerinde, görevlerin yarısını makineler yapacak. Uzmanlar bu tablonun, zaten her geçen gün artan eşitsizlik makasının daha da açılacağı endişesini doğurduğunu söylüyor. Yani işsizlik daha da artacak! Çünkü, 2025’te tüm işlerin yarısını makineler yapıyor olacak.
Rapor, "makine-robot devriminin" dünyada 97 milyon yeni istihdam alanı yaratacağını, bununla beraber en az bir o kadar istihdamı da yok ederek, bazı meslek gruplarının sona erme tehlikesi ile karşılaşacağını belirtiyor. Özellikle dijital otomosyanun kullanımından dolayı, bu alanlarda işsizlik artacak.
İstihdamın artmasının beklendiği alanlar neler?
Rapor, bakım, büyük veri ve yeşil ekonomi alanlarında ise yeni istihdam alanlarının ortaya çıkacağını söylüyor. Bu durum, zaten adaletsiz olan gelir dağılımı ve eşitsizliğin daha da büyümesi anlamına geliyor. Bundan etkilenmek istemeyenlerin raporda söylenen alanlara yönelmeleri ve kendilerini bu konularda yetiştirmeleri gerekiyor.
IBM İş Değerleri Enstitüsü’nün 20 ülkede, 22 farklı sektördeki 3800 üst düzey yönetici ile gerçekleştirdiği “COVİD-19 ve İş Dünyasının Geleceği” konulu araştırmasına göre, her on kuruluşun altısı, yeni normale göre dijital dönüşüme geçiş süreçlerini hızlandırdı. Ayrıca, teknolojinin yeterince gelişmiş olmaması ve çalışanlar ile bazı yöneticilerin değişime direnç göstermesi gibi, değişim ve dönüşüm yolundaki geleneksel algıların yavaşta olsa ortadan kalktığını gözlemlediklerini belirtiyor. Üst düzey yöneticilerin %66’sı, COVİD- 19 dönemiyle beraber, önceden direnç gösterdikleri uygulamaları başarı ile gerçekleştirdiklerini söylüyor. Araştırma, dijital dönüşümün gerçekleşmesinde insan faktörünün çok önemli olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya katılan liderler, dijital dönüşümün önündeki en büyük engelleri organizasyonel karmaşıklık, yönetici ve çalışanlar arasındaki fikir ayrılığı, beceri yetersizliği ve çalışanların tükenmişliği ile moralsizliği şeklinde ifade ediyorlar.
NE YAPMAK GEREKİYOR?
Buradaki çarpıcı konu ise dijital dönüşümü, COVİD-19’un hızlandırdığı gerçeği. Çünkü araştırmaya konu olan sektörlerdeki firmaların yarısından fazlası, kalıcı olarak yeni normale uygun yapılandıklarını söylüyor.
Demek ki, değişmeyen lider ve yöneticiler çok büyük fırsatları kullanmak için geç kalacaklar ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Her kriz ve kaos kendi fırsatlarını da getirdiği gibi, bu yeni normale ne kadar çabuk adapte olunursa geleceğe o kadar güvenle yürünecek. Değilse, kaçınılmaz hale gelen dijital devrim bir çok sektör ve firmayı yutacak. Bir çok insan işsiz kalırken yeni normale hızlı ayak uyduran kişiler ise yeni istihdam alanlarını dolduracak.
Siz neyi tercih edeceksiniz? Değişimi görmeyerek veya direnerek yok olmayı mı, yoksa bu kaosun size ve sektörünüze sunduğu fırsatları tespit ettikten sonra, beyinsel ve sistemsel dönüşümü gerçekleştirerek, ayakta ve hayatta kalmayı mı?
Bu sayfa hakkındaki yorumlar:
|